HIZIR ORUCU;

Aleviler her yılın şubat ayında, kimi bölgelerde, dokuzunda başlayıp on beşine kadar toplam yedi gün, kimi bölgelerde on üçünde başlayıp onbeşinde biten toplamda üç gün olmak üzere   Hızır orucu tutmaktadırlar. Sosyal yaşamlarını inançlarıyla ’da bütünleştirip, sevgi, saygı, hoşgörüyü bünyesin de birleştirip. İnsan, doğa, hayvan sevgisiyle bütünleştiren bir anlayış, inançsal bir yapı.  Yol ulularımızın deyişlerinde, Hızır kimi zaman, peygamber, kimi zaman, ete kemiğe bürünmüş bir insan, kimi zaman abıhayat suyu içmiş ölümsüz kılınmış, kimi zaman hakla dar didar olup bütünleşip, Hak olmuştur.

Yunus bir deyişinde “bu dünyada iki kişi kalır derler, biri Hızır İlyas ola, Abıhayat içmiş gibi” hepimizin bildiği bir gerçek varsa oda  “ her canlı ölümü tadacaktır”  öyleyse Hızır İlyas, yâda Hızır ölümsüzdür.   Harabi  “ kendisinin ismi henüz yok idi/ ismi şöyle dursun cismi yok idi/ hiçbir kıyafeti resmi yok idi/ şekil verip tıpkı insan eyledik./  buradan da anlaşıldığı gibi hak bilgisini, insanlara aktarıp bilgilendirme, bilinçlendirme süreci yaşanmıştır. Daiminin dediği gibi “Hak insanda insan hakta/ ne arar isen var insan da / çok marifet var insanda / mademki ben bir insanım/  hakla insanı bütünleştiren birleştiren Alevi anlayışı, yetenek, bilgi beceri yönünden de zengin donanıma sahip akılı bir varlık olduğu açık bir şekilde vurgulanmaktadır. Pirimiz pir Sultan “ bir yavru gönderdim gurbet ellere/  emaneti sana boz atlı Hızır/ seni bekçi derler bunca yerlere/ emaneti sana boz atlı Hızır./   Nice günler gördüm de ağlı karalı/ nice günler gördüm de dertli, çareli/ bir yavru gönderdim yürek yaralı/  Emaneti sana boz atlı Hızır. / Bizden Halka, haktan bize zülüm yok/ imanım var vadesize ölüm yok/ senden başka kanadım yok kolum yok/ emaneti sana boz atlı Hızır. / Pir Sultan Abdalım böylemi olacak/ beklerim yollarını yavrum gelecek/ analı, Babalı murat alacak / emaneti sana boz atlı Hızır./ Kötü, zor günlerde insanların sahibi yine Hakka yönlendirir, emanet eder, ondan destek, yardım bekler. Hakkın kimseye, zulüm, acı çektirmediğini, insan olan insani değerlere, vasfa sahip olan kişilerinde insanlara zulüm, kötülük etmeyeceğini vurgulamaktadır.  Doğanın ısınmaya başlaması ise, halk dilinde cemrenin havaya, suya, toprağa düşmesiyle başlar. Cemre; Arapça bir sözcük anlamı kor ateş demektir. 19-20 Şubat da havaya, 26-27 Şubat da suya 5-6 Mart dada toprağa düşer. Artık doğa 21 Mart da nevruzla beraber memlekete bahar gelmiştir.

Aleviler yapılan iyiliklerin, yardımlarında bilinmesini istemez. “sol elin verdiğini sağ el bilmez” der. “insanların en iyisi insanlara iyilik edendir” anlayışına, düşüncesine sahiptir. Kin, kibir, benlik duygularını kesinlikle bünyesinde taşımaz. Bu anlayış, inanış, kışın son ayı olan. Şubat ayı, çok çetin ve zor geçer. Geçmiş yıllarda insanlar bu kadar, şehirleşmemiş, nüfusun büyük bir kısmı köylerde yaşamakta idi. Genelde hazırlıklarını yaz aylarına yaparlar, kış aylarında da yerlerdi. Şubat ayına gelindiğinde kiminin samanı, kiminin unu, kiminin bulguru, yarması, soğanı, sarımsağı…. Biterdi. Var olan yok olana verirken, bir birinin durumunu bilir, ne ihtiyaçları varsa kapılarına bırakılırdı. Yukarda bahsettiğim gibi bazı ocaklarda yedi bazı ocaklar da üç gün oruç tutulur, Hızır cemleri yapılır. İnsanlar birbirleriyle iletişimi, diyaloğu sağlarken birbiriyle hoşça, dostça, kardeşçe, barış içerisinde bir yaşamlarını sürdürürlerdi. Var olan varlıklarını, birbiriyle paylaşırlardı. Günümüz koşullarında şehirleşmeyle beraber, kapitalizmin getirdiği, fırsatçı, çıkarcı, piyasa ekonomisi her mala bir değer biçmiş. Kıt, yok olduğu dönemlerde fiyatlarını kat ve kat artırmıştır. Aleviler bu dünyada, dertlerini paylaşarak, çözüm odaklı çalışmalar yürüterek azalırken, sevinçlerini, mutluluklarını paylaşarak artıran bir inanç olarak, dünyanın dört bir yanında yaşamını sürdürmektedir. Boz atlı Hızır, cümle canların; dertlerine derman, hastalıklarına şifa borçlarını kolay ödemeyi nasip eylesin. Görünür, görünmez kaza, beladan uzak eylesin. Dil bizden, nefes hünkâr Hacıbektaş Veliden olsun. Gerçek erenlerin demine, devranına hu.

 

Muharrem ERKAN